Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı’nın Özel Temsilcisi Büyükelçi Anatoliy Safonov, Ortadoğu meseleleri üzerine değerlendirmelerde bulundu. Rusya Parlamento Gazetesi’nin (Parlamenstakaya Gazeta) Türkiye Temsilcisi Prof. Aleksandr Kolesnikov’un ORSAM adına gerçekleştirdiği söyleşide, Büyükelçi Safonov Rusya’nın Ortadoğu politikasının temel prensiplerini anlatarak, İran’ın nükleer çalışmaları, İsrail-Filistin sorunu, Refik Hariri cinayeti soruşturması, Rusya-Suriye ilişkileri, Irak’taki istikrar arayışları, Türkiye ve Rusya’nın Ortadoğu’daki ortak perspektifleri ve Ortadoğu enerji kaynaklarının Rusya’nın enerji politikalarına etkisi konularındaki soruları yanıtladı.
ORSAM: Rusya’nın Ortadoğu politikasının temel prensipleri nelerdir?
Anatoliy Safonov: BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ve uluslararası arabulucular “Dörtlüsü”nün üyesi olarak Rusya, Ortadoğu’da istikrarın sağlanması süreci ve barış arayışında önemli rol oynamaktadır. Bizim temel prensibimiz, Arap-İsrail sorunlarının ve özellikle de Filistin-İsrail sorununun bütün yönleriyle BM Güvenlik Konseyi’nin 242, 338 ve 1397 kararları, “barış karşılığında toprak” adlı Madrid prensibi ve “yol haritası” temelinde çözülmesini öngörmektedir. Yine bizim desteklediğimiz süreçlerin başında 2002 yılında Beyrut’ta Arap Ülkeleri Zirvesi’nde kabul edilen Arap Barış İnisiyatifi de yer almaktadır ki, bu inisiyatife göre İsrail’in 1967’de istila ettiği Arap topraklarından çekilmesi karşılığında Araplar İsrail ile ilişkilerini normalleştireceklerdir.
Ortadoğu “Dörtlüsü”nün diğer üyeleri gibi Rusya Federasyonu da Arap-İsrail münasebetlerinin temel unsurunun Filistin meselesi olduğunu kabul etmektedir. Konuyla ilgili çözüm de “iki devlet” sistemi çerçevesinde bulunmalıdır. Bu sistem ise bölgede bağımsız, demokratik, toprak bütünlüğüne sahip bir Filistin Devleti’nin kuruluşunu ve bu devletin de İsrail ile yan yana barış ve güvenlik içerisinde yaşamasını öngörmelidir. Bizim vurgu yaptığımız önemli hususlardan biri de sorunun silah yoluyla çözülmesinin imkânsızlığıdır. Bu da bizlere Filistin-İsrail barış görüşmelerinin devam ettirilmesi gerektiğini göstermektedir.
ORSAM: İran’ın nükleer programı ve bu programın Ortadoğu’da yapacağı etkiler hakkında neler düşünüyorsunuz?
NükleerSilahların Yayılmasının ÖnlenmesiAntlaşması üyesi olarak İran, barışçıl amaçlarla kullanmak üzere nükleer enerji geliştirme hakkına sahiptir. “Altılı” grubun İran ile diyalogunun temelinde böyle bir yaklaşım yer almaktadır.
Bununla birlikte uluslararası arenada Uluslararası Atom Enerjisi Kurulu’nda bilgi olmayan İran’ın nükleer alanındaki eski faaliyetleri, tedirginlik yaratmaktadır. Kurulun raporlarında belirttiği gibi bu faaliyetlerin bir kısmı, askerî nitelik taşıyordu. Hiç şüphesiz bu konunun detaylıca araştırılması gerekmektedir ki, bu yapıldığı takdirde Uluslararası Atom Enerjisi Kurulu da İran’ın nükleer programının tamamen barışçıl amaçlarla geliştirildiğini onaylayabilecektir. Bunun için İran yönetimi, Uluslararası Atom Enerjisi Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi’nin çalışmaların durdurulmasını öngören kararlarda belirtilen hususlara uymalıdır.
6-7 Aralık 2010’da Cenevre’de İran ile E3 3 ülkeleri (İngiltere, Fransa, Almanya ile ABD, Rusya, Çin) arasında yapılan görüşmeler sonrasında ortaya çıkan uzun vadeli görüşmeleri devam ettirme şansını kaçırmamak gerekmektedir. Çünkü sorunun bütün yönleriyle çözümünü öngören bu uygulama (mekanizma) Ortadoğu’da ve genel olarak dünyada istikrarın korunması ve nükleer yayılmacılığının engellenmesi açısından büyük önem arz etmektedir.
Cenevre’de başlayan ve Ocak 2011’de İstanbul’daki toplantıyla devam eden yeni “müzakere dönemi”nin daha başarılı olacağını ümit ediyoruz. Bu müzakerelerde uluslararası toplumdaki İran’ın nükleer çalışmalarına dair kaygılar konusunun da önemli bir yer işgal etmesi gerekmektedir. Biz (Rusya), ayrıca bu caddenin “çift şeritli” olmasından yanayız. Hiç şüphesiz biz, İran’ın nükleer programının şeffaflığı ile ilgili ek adımlar atmasını isterdik. Ancak E3 3 grubunun da İran’a doğru bir adım atması gerektiğini anlıyoruz.
Bu bağlamda İran’ın düşük seviyede zenginleştirilmiş uranyum takası projesi, sorunu barışçıl yollarla çözme konusunda büyük potansiyele sahiptir. Rusya, bu konuyla ilgili müzakerelerin bir an evvel başlamasını istemektedir. Bu proje, İran nükleer programı çerçevesinde bütün sorunları çözmese de taraflar arasında güvenlik ortamı yaratacağı ve sorunun kökten çözülmesi için bir ilk adım olacağı için büyük ehemmiyete sahiptir.
Aynı zamanda Rusya Federasyonu, İran’ın bu süreçte ilk adımları atması için bu ülkeye teşviklerin yapılması gerektiği fikrini savunmaktadır. İran’a “tünelin sonundaki ışıklar” gösterilmeli, İran’ın nükleer programını gelecekte nelerin beklediği söylenmelidir. Rusya’nın projesine göre Büşer santralinin inşaatı, İran’ın uluslararası kuruluşlarla diyalogunu arttırdığı takdirde Tahran’ın nükleer enerjiyi barışçıl amaçlarla kullanma konusunda uluslararası işbirliğinden kârlı çıkabileceğini göstermektedir. Bizim fikrimize göre, İran ile müzakereler işte bu temel üzerinde yürütülmelidir.
ORSAM: İsrail-Filistin sorununun çözümü konusunda bir ilerleme olmamasının nedenleri nelerdir? Sorunun barışçıl yollarla çözülmesi için neler yapılmalıdır?
Gerçekten de Ortadoğu’daki sorunların barışa dönüştürülmesi süreci, en zor dönemlerinden birini yaşamaktadır. Eylül ayının sonunda biten yerleşim merkezi inşası konusunda 10 aydır uygulanan moratoryumun İsrail tarafından uzatılmaması, Filistin-İsrail diyalogunun tekrar kesilmesine neden olmuştur. Ne Rusya’yı, ne de “Dörtlü”nün diğer üyelerini, bu gelişme memnun edemez. Şu anki bütün çabalar, müzakerelerin başlamasını sağlayacak formülün bulunması için harcanmaktadır. Başarının garantisi ise İsrail’in söz konusu moratoryumu uzatmasıdır ki, belirtildiği gibi müzakerelerin kesilmesine bu konu sebep olmuştur.
Bizim görüşümüze göre, bugünkü durum uluslararası kamuoyu tarafından iyi koordine edilmiş kolektif adımların atılmasını gerektirmektedir. Bundan dolayı Rusya Federasyonu, kısa bir süre önce bakanlar seviyesinde Ortadoğu dörtlüsünün katılımıyla bir toplantının gerçekleştirilmesini teklif etmiştir.
Bölgedeki bütün ilgili taraflarla daima irtibat içerisinde bulunan Rusya, Filistin-İsrail sorununun çözüm sürecinde Ortadoğu “Dörtlüsü”nün daha aktif olmasını desteklemektedir. Bu bağlamda bütün ilgili taraflar tarafından kabul edilen “Dörtlü”nün Filistin-İsrail sorununun çözme konusunda oluşturduğu mekanizmanın şimdiden faydalı olduğunu gösterdiğini söyleyebiliriz.
Hiç şüphesiz ikili ilişkileri de geliştiremeye devam ediyoruz. Kasım 2010’da Rusya Federasyonu Parlamentosu Üst Kanadı’nın Başkanı S. M. Mironov, Başbakan Yardımcısı V. A. Zubkov, Cumhurbaşkanı’nın Ortadoğu Temsilcisi, Dışişleri Bakan Yardımcısı A. V. Saltanov, hem İsrail’i hem de Filistin’i ziyaret etmişlerdir.
Yine Ortadoğu’ya ilişkin Moskova Konferansı’nın yapılmasını öngören teklifimiz de geçerliliğini korumaktadır. Böyle bir konferans başarılı geçtiği takdirde, Filistin-İsrail müzakereleri de sağlam bir yapıya sahip olacaktır.
ORSAM: Refik Hariri cinayeti ile ilgili kurulan komisyonun çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? Bütün bunlar Lübnan’ın iç politikasına nasıl yansımaktadır?
Lübnan’la ilgili bütün konularda bizim en fazla önem verdiğimiz husus, Lübnan’ın egemenliğinin, siyasi bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve milli mutabakatının korunmasıdır. Rusya, Lübnan Cumhurbaşkanı, hükümet ve ülkenin diğer yetkililerinin iç istikrarın sağlanmasına yönelik faaliyetlerini desteklemekte, söz konusu istikrara zarar verecek bütün girişimlere de karşı çıkmaktadır.
Bütün bölgesel ve küresel güçler de bu konuda ölçülü ve dikkatli davranmalıdır. Biz Lübnan’in iç sorunlar yaşadığı bütün dönemlerde böyle bir tutum izledik. Lübnanlı yetkililerle görüştüğümüzde bütün siyasi güçlerin -Şiilerin, Sünniler, Hristiyanların, Dürzîlerin- ortak Lübnan çıkarlarını göz önünde bulundurarak hareket etmeleri ve dışarıdan gelen baskılara karşı koymaları gerektiğini vurguluyoruz. Kimsenin hukukî zeminden ayrılmaması ve siyasi hayattan şiddetin çıkarılması gerektiğine inanıyoruz.
Bildiğiniz gibi, Rusya Federasyonu başlangıçtan beri, Lübnan Başbakanı R. Hariri cinayetinin adil bir şekilde araştırılması ve suçluların da cezalandırılması gerektiği fikrini savunmuştur. Bizim konuyla ilgili tutumumuz değişmemiş ve biz bu tutumumuzu da devamlı dile getiriyoruz.
Hariri cinayeti ile ilgili soruşturmayı yürüten özel komisyon, soruşturma sırasında çok dikkatli ve adil olmalı, siyasilerin etkisi altında kalmamalıdır. Objektif ve şeffaf sonuçları ise Lübnan’ın demokratikleşmesine ve ülkede istikrarın korunmasına katkıda bulunacaktır. Gerek Lübnanlı yetkililerle gerekse de Lübnan konusunu tartıştığımız yabancı ülkelerin yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde bu konuya vurgu yapıyoruz.
ORSAM: Bilindiği gibi Rusya Federasyonu ile Suriye arasında eskiden beri iyi münasebetler tesis edilmiştir. Yeni siyasi şartlarda Rusya’nın Ortadoğu’ya dönüş sürecinde de Suriye’ye büyük rol atfedilmektedir. Bütün bunlar Suriye’nin Ortadoğu’daki siyasette oynadığı rolü yeniden gözden geçirdiğiniz anlamına gelmekte midir?
En başta Rusya’nın Ortadoğu’dan “hiçbir yere gitmediğini” söylemek gerekmektedir. Biz bu coğrafyaya yakın olduğumuzdan ve bölge devletleri ve bölge halkları ile eskiden itibaren kurduğumuz iyi ve sağlam münasebetler dolayısıyla bu bölgede varlığımızı devam ettiriyoruz. Aynı zamanda biz, başta Arap-İsrail sorunu olmak üzere bölgedeki bütün anlaşmazlıkların ortadan kaldırılmasına yönelik bir siyaset izliyoruz.
Suriye ile münasebetlere gelince, uzun yıllardan beri Rusya-Suriye münasebetleri, dostluk ve karşılıklı çıkar prensipleri doğrultusunda gelişmektedir. Moskova, Suriye’nin Ortadoğu’nun en önemli ülkesi olduğu ve Suriye’siz bölgedeki hiçbir sorunun temelli çözülemeyeceği hususlarını hiçbir zaman unutmamış ve unutmamaktadır. Bundan dolayı Şam ile gerek Ortadoğu’daki sorunların uluslar arası hukuk temelleri çerçevesinde çözülmesi gerekse de diğer küresel sorunlar konusunda güvenilir bir siyasi diyalog içerisinde bulunuyoruz ki, birçok küresel sorunlara yaklaşımlarımız benzerlik arz etmektedir.
10-11 Mayıs 2010’da son 60 yılda ilk kez Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı, resmî bir ziyaretle Suriye’de bulunmuştur. Bu ziyaret, Rusya-Suriye tarihî münasebetlerin sürdürüldüğünü onayladığından dolayı, Moskova, bu ziyarete büyük önem vermiştir. Ziyaret sırasında iki ülke arasında münasebetlerin stratejik boyutunun pekiştirilmesi konusunda mutabakata varılmıştır ki, bu da iki ülke arasındaki ilişkileri yeni boyuta çıkaracak mekanizmaların oluşumunu öngörmektedir.
Son yıllarda iki ülke arasındaki ticaret hacmi de artmış ve 1 milyar doları geçmiştir. Suriye pazarında, öncellikle de enerji sektöründe büyük Rus şirketleri iş yapmaktadırlar. Genel olarak Rusya-Suriye münasebetlerinin geleceğinden umutluyuz. Bu münasebetlerin hızlı gelişmesi için de şartlar (zengin gelenekler, siyasi irade ve ekonomik çıkarlar) çok müsaittir.
ORSAM: ABD’nin Irak’a müdahalesinden yaklaşık 7 yıl geçti. ABD’nin saldırısı genel olarak Ortadoğu’daki vaziyeti ve Rusya’nın bölgeye yönelik siyasetini nasıl etkiledi?
Bilindiği gibi Rusya Federasyonu, baştan beri ABD’nin Irak’a karşı askerî operasyon düzenlemesine karşı çıkmış, bu müdahalenin ve Bağdad’taki rejimin güçle uzaklaştırılmasının gerek Irak için gerekse de genel olarak bölge için olumsuz sonuçlara yol açacağı konusunda uyarıda bulunmuştu. Ne yazık ki, Rusya konuyla ilgili öngörülerinin büyük bir kısmında haklı çıkmıştır.
Askerî müdahale dolayısıyla Irak halkı büyük zarar görmüştür. Yüzbinlerce Irak vatandaşı öldürülmüş ve yaralanmıştır. Yaklaşık 4 milyon kişi, mülteci konumuna gelmiştir. Ülkenin alt yapısı çökmüş, ülke yıllar önceki durumuna gerilemiştir.
Irak, terör dalgasıyla karşı karşıya kalmış, 2006-2007 yıllarında ülkede terör olayları iyice artmıştır. Etnik ve dinî gruplar arasındaki farklılıklar, üst seviyeye çıkmış ve Irak’ın bütünlüğü tehlikesi ortaya çıkmıştır. Ülke uzun süreliğine dinî aşırılık ve terör üretme çiftliğine, bütün bölgeyi tehdit eden istikrarsızlık kaynağına dönüşmüştür. Böyle bir durum, hiç şüphesiz Türkiye de dâhil olmak üzere komşu ülkeleri ve Rusya başta olmak üzere diğer ülke ve uluslar arası kuruluşları bu konunun dışında bırakamazdı. Nitekim bütün bu ülke ve kuruluşlar, Irak’ı istikrara kavuşturma sürecine katkıda bulunmuşlardır. Neticede bu katkı, yeni Irak iktidarının da çabalarıyla birleşince ülkede gözle görülebilir iyileşmeyi sağlamıştır.
Bununla birlikte özellikle güvenlik, ekonomi ve sosyal yapının kalkınması, milli sorunların çözümü gibi alanlarda yapılacak daha çok şeyin olduğunu söyleyebiliriz. Irak’ın barış, istikrar ve bölgesel işbirliği ile anılması için de egemenliğin sağlamlaştırılması, birlik ve toprak bütünlüğünün sağlanması gibi süreçlerde artık geri adım atılmamalıdır. Rusya da ellerindeki imkânlar çerçevesinde bu sürece bugüne kadar büyük katkılarda bulunmuş ve bundan sonra da bulunacaktır.
ORSAM: Irak’ta hükümet kurma sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Amerikan askerleri çekildikten sonra yeni hükümet, ülkede istikrarı sağlayabilecek mi?
Kasım 2010’da Celal Talabani’nin cumhurbaşkanı, Osama Nuceyfî’nin de Irak meclis başkanı seçilmesini ve Maliki’ye hükümeti kurma görevinin verilmesini, Irak’ın yönetim organlarının Anayasa’da belirtilen şekilde oluşturulması sürecinde önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz. Bütün bunlar, yapılan seçimler neticesinde meclise girmeyi başaran parti başkanlarının kendi aralarındaki görüşmeleri ve yönetim organlarındaki görevleri paylaşmaları sayesinde mümkün olmuştur.
Bütün mevcut sorunlara rağmen Irak’ta bütün temel siyasi güç ve dinî cemaatleri temsil eden bir hükümetin kurulması ve bütün grupların ülke yönetiminde yer almaları gerektiği fikrindeyiz. Anlaşmazlık ve sorunlar, silah yoluyla değil de bütün Iraklıların çıkarları göz önünde bulundurularak taraflar arasında diyalogun geliştirilmesiyle çözülmelidir. Ancak böyle bir yol, Irak’ta sağlam istikrar sağlayacak, ülkenin egemenliğini, birlik beraberliğini, toprak bütünlüğünü koruyacaktır. Rusya’nın isteği bu yönde olup, bunun için çalışmaktadır.
ORSAM: Son dönemde Ortadoğu’da Türkiye’nin rolünün arttığını görüyoruz. Bu bağlamda Türkiye ile Rusya’nın Ortadoğu’ya yönelik tutumlarındaki farklılıklar ve ortak yanlar nelerdir? Ortadoğu’da Türk-Rus işbirliği nasıl arttırılmalıdır?
Bölgedeki temel olay ve gelişmelere karşı Rusya ve Türkiye’nin benzer tutum sergilediklerini memnuniyetle bildirmek istiyorum. Ortadoğu’daki karmaşık durum, her iki ülkeyi de yakından ilgilendirmekte ve bölgedeki mevcut sorunları çözmek için iki ülkenin ortak çalışmalarını gerektirmektedir.
Arap-İsrail sorununun çözülmesi için Türkiye’nin attığı adımları, yakından takip ediyoruz. Türkiye’nin Moskova’da Ortadoğu Konferansı’nın gerçekleştirilmesini öngören bizim fikrimizi ve genel olarak Ortadoğu’daki sorunların BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde çözülmesi gerektiği tezini desteklemesi de sevindiricidir.
Bizim yaklaşımlarımızdaki ortak nokta, dünyadaki en eski ihtilaflardan birinin diplomatik yollarla çözülmesi gerektiğine dair samimi inancımızdır. Yine her iki ülke de Ortadoğu’da güvenlik ve barışın bölgedeki bütün halkların çıkarına uygun ve hukuk temelinde kurulmasını istemektedirler.
Ortadoğu’daki sorunlar ve çözüm önerileri, iki ülkenin (Türkiye ve Rusya) dışişleri bakanlarının görüşmelerinin gündeminde olduğu gibi, diğer üst düzey yetkililerin katılımıyla yapılan görüşmelere de konu olmaktadır. Ortak stratejik planlama komisyonunun faaliyete geçmesiyle hiç şüphesiz iki ülke arasında dış politika meseleleriyle ilgili görüş alış-verişi artacaktır. Bu komisyonun başında bildiğiniz gibi iki ülkenin dış işleri bakanları bulunmaktadır. Biz yukarıda da belirttiğim gibi, bölgede uluslararası norm ve hukuka uygun herkesin güvenliğini sağlayacak bir ortamın oluşmasını destekliyoruz. Bu alanda Türkiye Cumhuriyeti ile bundan sonraki süreçte de işbirliğimizi devam ettirmekten yanayız.
ORSAM: Petrol rezervleri ve petrol ihracatı açısından Rusya’nın en önemli rakipleri Ortadoğu ülkeleridir. Rusya’nın bölgede enerji işbirliğini geliştirmesinin perspektifleri nelerdir?
Dünyada en büyük enerji kaynaklarına sahip olan ve enerji ihracatı yapan en önemli ülkelerden biri olan Rusya’nın eskiden beri Ortadoğu’da kendi çıkarları mevcuttur. Daha SSCB zamanında Moskova’nın Ortadoğu’nun enerji alanında elde ettiği konumunu, Rusya bugün korumak, pekiştirmek ve geliştirmek istemektedir. Karşılıklı çıkarlara hizmet eden ve büyük perspektiflere sahip işbirliğine örnek olarak Rusya’nın, Türkiye’nin güney komşusu olan Irak ile münasebetlerini gösterebiliriz. Bilindiği gibi, Irak’ın enerji alanı, Sovyet mühendis ve uzmanlarının desteğiyle geliştirilmişti. Günümüzde, Irak’taki gelişmeler (askerî müdahale, iç savaş ve enerji kaynaklarının üretim ve ihracatını durduran yaptırımlar) dolayısıyla kesilen Rusya ile Irak arasındaki enerji alanındaki işbirliği, uzun bir süreden sonra yeniden canlanmıştır. Lukoyl Şirketi, Batı Kurna-2 petrol sahası ihalesini kazanmış ve bu yöndeki çalışmalar başlamıştır. Rus şirketleri, diğer projelerde de aktif olarak yer almaktadırlar.
Basra Körfezi’nde de Rus şirketleri bölge ülkelerinin şirketleriyle ortak çalışmalar yapmaktadırlar. Körfez Arap Ülkelerinin İşbirliği Konseyi çerçevesinde gerçekleştirilen konseye üye ülkeleri için ortak enerji sisteminin oluşturulması projesini de Rusya desteklemekte ve bu projede yer almak istemektedir.
ORSAM: Sayın Safonov değerli görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz.
ANATOLİY SAFONOV’UN ÖZGEÇMİŞİ
1945’te Rusya’nın Krasnoyarsk ilinde doğdu. 1968’de Krasnoyarsk Teknoloji Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra Yakutistan, Magadan ve Çukotka’da harita mühendisi olarak çalıştı. 1990-1993 yıllarında milletvekilliği yaptı. 1993-2001 yıllarında korgeneral unvanıyla FSB müsteşarı görevinde bulundu. Büyükelçi olarak 2001 yılından itibaren Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Yardımcısı görevinde. Günümüzde Terör ve Uluslararası Organize Suç Örgütleri ile Mücadele Alanında Uluslararası İşbirliği’nde Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı’nın özel temsilcisi olarak görev yapmaktadır.