Küresel ekonomik krizin derinden hissedilmeye başladığı Avrupa Birliği ülkelerinden biri olan, tarihinin en büyük ekonomik ve siyasi krizini yaşayan Yunanistan’da kazan kaynamaya devam etmektedir. Ekonomik yardım paketlerinin Yunanistan ekonomisine aktarılması için gereken şartları yerine getirmesi hususunda uyarılan Atina yönetimi, halkın sert protesto gösterileriyle karşı karşıya kalmakta ve toplumun gözünde itibarını kaybetmesine sebep olmaktadır.
9 Şubat 2012’de genel seçimlere gidecek olan Yunanistan’da tek parti hükümetinin kurulması ihtimali son derece düşüktür. Ülkenin siyasi tarihine bakacak olursak koalisyon iktidarı tecrübesi bulunmayan Yunanistan’ın tekrar düzlüğe çıkabilmesi için bir hayli zamana ihtiyacı olduğu görülmektedir.
Yunanistan’ın yakın dönem de istikrarı yakalaması çok zor
Yunanistan’da siyasi kriz milli kurtuluş hükümetinin kurulmasıyla bir nebze olsun aşılmış olsa bile gelecek dönemler için istikrardan söz etmek pek mümkün görülmemektedir. Diğer taraftan ekonomik krizin derinleşmesiyle Yunanistan’ın Euro’dan Drahmi’ye geri dönme tehlikesinin de bulunduğu yorumları, AB içinde endişeleri arttırmaktadır.
Avrupalı liderler Yunanistan’ın Euro’dan çıkmak zorunda kalması durumunda bunun diğer Avrupa Birliği ülkeleri üzerinde “domino etkisi” yapmasından endişe duymaktadır. Üretimin ve sıcak para akışının yer değiştirdiği bu dönem de, birlik içerisinde en zayıf halka durumunda olan Yunanistan’dan başlayarak krizin lokomotif ülkelerin yakınına kadar gelmesi, Avrupa Birliği’nin geleceğini tehlikeye düşürecek ve birliğin bütünlüğü için tehdit oluşturacaktır.
Ekonomik kriz diğer AB ülkelerinin reform sürecini hızlandırmalı
Diğer taraftan bu kritik sürece farklı bir bakış açısıyla katkıda bulunan Belçika eski başbakanlarından Guy Verhofstadt, Yunanistan’ın krizinden ders çıkarılması gerektiğini ve bunun diğer AB ülkelerinin gerekli ekonomik reformları hayata geçirmesi için önemli bir fırsat olduğunu vurgulamıştır. Bu birliğin geleceğinin şekillenmesi için son derece önemli bir açıklamadır. Çünkü her krizin aslında bir fırsat olduğunun bilincinde olan ülkeler gerekli ekonomik ve siyasi tedbirleri alarak süreci kendi lehlerine döndüreceklerdir.
Ekonomik kriz yangının yayıldığı bölge de İtalya’nın pozisyonu son derece kritik. Siyasi huzursuzluğun ekonomik problemlerle birleştiği ülke de Berlusconi’nin koltuğunu terk etmek zorunda kalmıştır. Krizin İtalya’ya sıçramasının nedeni olarak ülkenin Euro bölgesinde Yunanistan’dan sonra en yüksek borç/milli gelir oranına sahip olması gösterilmektedir.
İkinci bir Marshall Planı
Avrupa’nın genelinde oluşan resme geniş perspektiften bakacak olursak ikinci bir “Marshall Planı’nın” ihtiyacı ön plana çıkmaktadır. Hatırlanacağı üzere, İkinci Dünya Savaşı sonrası 1948 yılında ABD’nin, Avrupa’nın yeniden onarılması ve Sovyetler Birliği’nin komünizm tehdidinin bertaraf edilmesi için Avrupa’ya aktarılan maddi yardım paketiydi. Dolayısıyla AB’nin ekonomisi en güçlü iki ülkesi ve lokomotifi olan Almanya ve Fransa süreci iyi yönlendirmesi ve yangının diğer ülkelere de sıçramaması için oluşum içinde gerekli önlemleri almak zorundadır. Aksi takdirde çözülmeye başlayan AB’nin küresel ekonomiye maliyeti bir hayli yüksek olacaktır.
Haftanın Sözü: “Yapmak istediğini söyleme, başaramazsan gülerler.” Pittakos