Dünya kamuoyunun merakla beklediği ABD Başkanı Obama’nın Orta Doğu ziyareti geçtiğimiz hafta gerçekleşti. Obama uçağına binerken çantasında İran nükleer meselesi, Suriye’de devam eden iç savaşın akıbeti ve İsrail-Filistin barış süresi gibi meseleler yer alıyordu fakat esas konu, bu ziyaretle Türkiye-İsrail ilişkilerini normalleşmesine zemin hazırlamaktı.
Nitekim tüm gözlerin merakla beklediği esas görüntü, araları pekte sıcak olmadığı bilinen Obama ile Netenhahu’nun nasıl tavır bir sergileyeceği idi. Lakin beklenenin aksine Netenyahu, Obama’ya tüm misafirperverliğini göstererek dostluk mesajları verdi. Başkanlığının ikinci döneminde, yani “topal ördek” olarak başkan Obama ilk döneminde Orta Doğu’da oluşturamadığı düzeni yeni döneminde gerçekleştirebilmek için kolları erken sıvayarak ilk gezisini İsrail’e düzenledi.
İsrail-Filistin meselesi, İran’ın nükleer müzakereleriyle paralel ilerliyor.
Başkan Obama, Netenyahu’dan özellikle İran’a askeri müdahale düşüncesinden uzak durmasını isterken, meseleleri savaşmadan, müzakere yoluyla en geç bu yaz gerçekleşecek olan İran başkanlık seçimlerine kadar veya savaş sonrası dönemde çözüme ulaştırmak amacında. Aslına bakılırsa, İran’ın nükleer faaliyetlerinin çözüme ulaştırma meselesi, İsrail-Filistin barış süreciyle paralel ilerliyor. Çünkü İsrail’in iki devletli çözüm modelini ihlal edecek hamlelerde bulunması, İran’ı daha da “şahinleştirmektedir.” Dolayısıyla iki konunun birbirleriyle paralellik arz etmesi İsrail için içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
The Guardian’ın haberine göre, Netenyahu’nun en büyük endişelerinden biri “Arap Uyanışı” sürecinde güçlenmeye başlayan Hizbullah’ın, Suriye’de bulunan kimyasal silahları ele geçirmesiyle İsrail’e ciddi tehdit oluşturmasıdır. Buna karşılık Netenyahu, başkan Obama’dan diplomatik ve askeri desteği Tel-Aviv’deki görüşmesinde dile getirdi.
Obama, Türkiye ile İsrail arasında arabuluculuk rolü oynadı.
Barack Obama’nın İsrail ziyaretinin en somut neticesi, Ürdün ziyareti öncesi havaalanına kurulan özel karavanda Netenyahu’nın Başbakan Erdoğan’ı telefonla arayarak Mavi Marmara baskınında hayatını kaybeden Türk vatandaşları için özür dilemesi oldu. İki ülkenin başbakanın konuşmasına zaman zaman iştirak eden başkan Obama’da iki Türkiye ile İsrail’in ilişkilerinin iyileşmesinin bölgesel işbirliğinin gelişmesinin yanında barış ve güvenliğin tesisinde büyük fayda sağlayacağını belirtti.
ABD’nin Orta Doğu politikaları açısından Türkiye’nin İsrail ile “müttefik” olması büyük önem arz ediyor. Çünkü Suriye’de Esad rejiminin akıbetinin belirsizliği, bölgede güçlenmeye devam eden Hizbullah’ın bölge dinamiklerinin yönlendirme kapasitesi ile İran’ın Esad’a desteğini sürdürürken, nükleer çalışmalarından taviz vermemesi gibi konular Washington’un elini zayıflatmakla kalmıyor, İsrail’in de ulusal güvenliğine tehdit oluşturuyor.
Bazı analistlere göre, Türkiye ile İsrail’in yeniden ortak zeminde bir araya gelecek olması, Esad’ın devrilme sürecini kısaltmasının yanında, İsrail’in istihbarat ve askeri teknoloji desteğinin Türkiye’nin sınır bölgesindeki askeri gücüne büyük katkı sağlayacağı görüşünde.
Tel-Aviv’in esas samimiyeti terör konusunda vereceği desteğe bağlı.
Elbette Obama’nın bölge ziyaretinde, Türkiye ile İsrail arasında arabuluculuk rolünü üstlenmesinin arkasında birtakım önemli nedenler var fakat beyin fırtınası yapmak dışında elde resmi bir belge olmadığı için somut sebepler tam olarak bilinemiyor. Bir başka ilginç tesadüf, Türkiye’de terör örgütünün sınır ötesine çekilmesi ve “barış süreci” olarak nitelendirilen görüşmelerin başladığı sürece paralel olarak ABD’nin Türkiye ile İsrail ilişkilerini iyileştirmeye gayret etmesindeki nedeni düşünmek gerekiyor. Netenyahu’nun özür dilemesi Türkiye ile İsrail’in ulusal güvenliğinin ortak zeminde müdafaası için önemli bir hamle sayılabilir fakat terör örgütüne verilen dış desteğin kesilmesinde göstereceği gayret Tel-Aviv’in samimiyetini test edecek.
Haftanın Sözü: “Arslan ölünce derisini, insan ölünce şerefini bırakır.”
Victor Hugo
Yalovalı işadamı İlker Kaya'nın oğlu olarak tanıdığımız,
Yalovamız'ın gururu Furkan Kaya'nın diğer yazıları: