Arap Baharı sürecinin ateşlediği “demokrasi” meşalesinin getirdiği yapay umutlar artık yerini
kaos ve iç savaşın hüküm sürdüğü topraklara, bir nevi terör gruplarının yuvalanabileceği,
rahatlıkla eylem yapabileceği coğrafyaya bıraktı. Suriye’de Esad ne zaman ülkeyi terk
edecek? İsrail’in Gazze saldırısının hesabını kim soracak? sorularının cevabı henüz netlik
kazanmamışken gündemde her gün, Türkiye’nin yanı başında olan Suriye ve Irak sınırında
IŞİD’in ilerleyişi yer alıyor. Bağdat haricinde neredeyse coğrafyanın bütün önemli sinir
uçlarına temas eden IŞİD’in şu an için kimse nihai hedefini bilmiyor. Çünkü örgütün derdi
Sünni bir İslam devleti kurmak değil.
ABD’nin bölgeye ilgisi tarih boyunca sürmüştür.
Arap coğrafyası 1. Dünya Savaşından bu yana, yani Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden
çekilmesinden beri büyük güçlerin bilek güreşi alanı olmuştur. Özellikle 1948’de Filistin
topraklarında İsrail’in kurulması sonrası bölgeye başlayan ABD’nin ilgisi, 1957 Eisenhower
Doktrini sonrası yoğunlaşmaya başladı. Artık İsrail’in güvenliği ABD teminatı altında
olacak, İsrail, Orta Doğu’da Amerika’nın jandarması olacaktı. Nitekim Orta Doğu
coğrafyasında bugüne kadar cereyan eden savaş ve politik çıkmazların ana rolünde enerji
ve İsrail’in güvenliği yer almaktadır. Ayrıca Rusya’nın Akdeniz politikasını sınırlamanın ve
engellemenin yolu da ABD’nin Orta Doğu’da ki Rusya varlığını bir şekilde taşeron güçlerle
mani olmasından geçmektedir. Aynı endişe Batı nezdinde Rusya’nın Orta Asya’da ki varlığı
içinde geçerli. Zaten Orta Doğu’yu Orta Asya’nın “güney kanadı”, Orta Asya’yı da Rusya’nın
“güney kanadı” olarak değerlendirilecek olursa, iki önemli bölgenin kaderinin birbirleri ile ne
kadar benzeşebileceği fark edilecektir.
Bu bir üniformasız savaş.
Suriye’de rejim muhaliflerinin Esad’ı yakın zamanda iktidardan indireceği savları gündemde
iken şimdi Esad yönetimi IŞİD’e karşı Batı ile beraber mücadele edebileceği mesajını veriyor.
Diğer yandan bazı çevreler IŞİD’e karşı savaşan gruplara silah ve para yardımı yapılması
gerekliliğinden bahsederken, bilhassa verilen silahların sonrasında nasıl ve kimle karşı
kullanılabileceği ihtimalini sorgulamıyor. Ünlü düşünür Machiavelli’nin “amaç aracı aklar”
düşüncesinden hareketle IŞİD Orta Doğu’dan yok olsun da nasıl olursa olsun mantığı bölgeyi
daha kronik sorunlar bataklığına sürükleyecektir. Çünkü bu bir “üniformasız” savaş ve herkes
Bölgede farklı etnik-kültürel ve dini arasında düşmanlık oluşturmak sistematik oldu.
Dünde olduğu gibi bugünde ne ABD ne de Rusya Orta Doğu’da tam anlamıyla bir demokratik
entegrasyonun destekçisi olmadılar. Çünkü onlar için ülke yönetimleri ver halkları idare
edilebilir olmalı, iç dinamikleri istenildiği zaman birbirleri ile düşman olabilme potansiyelini
taşımalıydı. Artık bölgede farklı etnik-kültürel ve dini arasında düşmanlık oluşturmak
sistematik hale geldi. Elbette bunu Batı müttefiki bazı Arap ülkeleri de görmezden geliyor.
Türkiye istikrarsızlığa düşerse Orta Doğu sorunları yönetilemez hale gelecek.
Türkiye’de İran ile birlikte bölgedeki iki önemli büyük güç olmasının yüklediği bir bedel
olarak sınır ötesindeki gelişmelerin yansımasını kendi iç dinamiklerinde görüyor. Son olarak
Kobani’de IŞİD’in ilerleyişini protesto gösterileri bir anda etnik kimliklerin savaşı hale
dönüştü. Aynı risk İran içinde geçerli. İran’da tıpkı Türkiye gibi hassas iç dengelere sahip
bir ülke. Dolayısıyla başta Türkiye olmak üzere İran istikrarsızlığa düşecek olursa bununla
paralel olarak Orta Doğu’da sorunlarda yönetilemez duruma gelecektir.
IŞİD’in son kullanma tarihi ile birlikte kartlar yeniden dağıtılacak.
Diğer yandan Doğu Akdeniz ve Kuzey Irak bölgesinde yer alan bereketli enerji kaynaklarının
kontörlü meselesi son derece önemli. İsrail, uluslararası hukuku çiğneyerek Gazze açıklarında
yer alan doğal gaz rezervlerini kontrolü altına almak isterken, ABD, Türkiye’nin Kuzey Irak
Kürt yönetimi ile enerji anlaşmasının bedelini, IŞİD’in petrol bölgelerine ilerleyişine bir
müddet göz yumarak ödetmiş oldu. Bugün kimse Suriye’de Esad’ın akıbetini veya İsrail’in
Gazze ablukasını konuşmuyor. Bunun nedeni ise IŞİD’in son kullanma tarihinin gelmesi ile
bölgede yeniden dağıtılacak kartların yeni düzeni tesis edecek olmasıdır. ABD eski Dış İşleri
Bakanı Rice’in 2006 yılında ilke defa kullandığı “Yeni Orta Doğu” kavramının içeriğinin
dolmasında bu tip terör gruplarının tıpkı 1979 Sovyet Rusya- Afganistan savaşında olduğu
Farz edelim ki IŞİD yürüyüşüne devam etti ve Bağdat’ı da ele geçirdi. Burada Sünni bir
İslam Devletini ilan edecek alt yapıyı nasıl sağlayacak? Siyasi otoritesini dünyaya nasıl kabul
ettirecek? Bu soruların cevabı elbette olumsuz. IŞİD bir amaca hizmet ediyor ve bu amacın ne
olduğu da net bir şekilde örgüt hayalet olup kaybolduktan sonra ortaya çıkacak.
Bu savaşın galibi Kürtler olacak.
Bu mücadelenin sonunda IŞİD, Peşmergeler ve YPG mensupları tarafından ortan kaldırılacak,
Suriye’nin Kuzeyindeki YPG ile Kuzey Irak Kürt yönetimine prestij kazandırılacak.
Akabinde Kuzey Irak ve Kuzey Suriye arasında bir koridor açılıp “Kürdistan” sınırları
genişletilecek. Türkiye ise yaklaşık 1100 km lik sınırı boyunca sadece Kürt yönetimi ile
muhatap olacak. Bunun yanında dolaylı olarak da hem İsrail hem de Mısır yönetimleri
rahatlamış olacak. Sonuç olarak yine İslam terör kelimesi ile yan yana kullanılarak birbirine
kırdırılan halklar bu “yeni Orta Doğu Projesine” hizmet etmiş olacak.
IŞİD, ABD laboratuvarlarında yok olacak.
Türkiye’nin koalisyon güçlerine yardımı konusundaki kırmızı çizgisi Esad rejimi ile de
mücadeleden geçiyor. Washington yönetimi önceliği petrol bölgelerine verirken, Türkiye
Esad şartını koşuyor. Neticede Türkiye lojistik olarak operasyona destek verecek fakat IŞİD
ancak doğduğu yerde, ABD laboratuvarlarında ancak yok olacak.
Haftanın Sözü: “İnsanlar gerçeğe değil, gerçek gibi görünen şeylere inanırlar.” Platon
.