DÜNYA SOĞUK SAVAŞ KURUMLARIYLA İDARE EDİLEMEZ
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulundaki konuşması hem FETÖ’nün dünya genelinde tüm ülkelerin iş birliği içerisinde temizlenmesine yönelik, hem de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin daimi beş üye ile tüm uluslar adına karar alma hakkının saklı tutulmasının adaletsizliği yönünde ve göç hususunda Türkiye’nin duruşunu ifade etmesiyle son derece anlamlıydı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesinden hareket ile Türkiye’nin coğrafyasında edindiği misyonun tüm devletler için ilham kaynağı olmasının yanında, bunun somut neticeye bağlanabilmesi için uluslararası işbirliği mekanizmasının işlemesi zaruridir.
Toplumların benzer güvenlik ihtiyaçları var.
Dünyadaki küresel farklılıklara rağmen toplumların ve bireylerin benzer güvenlik ihtiyaçları var. Bir kıta veya bölgede meydana gelen bir olayın bir diğer bölgeyi ilgilendirmemesi söz konusu değil. Tarihteki kıta ve dünya savaşlarının ardından ulusların, daimi barış arayışı içinde bölgesel işbirliğine yönelmesinin olumlu neticelerine henüz kavuşmuş değiliz. Aksine her an parçalanma tehlikesi ile karşı karşıyayız.
Bölgesel güvenlik mi, yoksa ulusal güvenlik mi?
Örneğin Asya-Pasifik bölgesinde ekonomik küreselleşmeye dönük politikalar sert milliyetçi hal almaya başladı. ABD, Asya’daki güvenlik mimarisini mevcut ikili güvenlik ittifaklar ile askeri ve stratejik güç projeksiyonuyla şekillendirmektedir. Bunun karşılığında Çin, Rusya ve İran gibi güçlerin Asya’daki güvenlik dengelerinin ABD tekelinde şekillenmesini önlenmesinin kendi ulusal menfaatlerinin yararına olduğunun farkında. Bu denklem, Orta Doğu ve Afrika coğrafyaları içinde geçerli. Büyük güçler, henüz ulusal güvenliğin mi yoksa bölgesel güvenliğin mi daha faydalı olacağı hususunda mutabakata varabilmiş değil.
Endişe endişe doğurmaya devam edecek.
“Endişe” kelimesi siyasi, güvenlik ve ekonomik teoriler arasında çoktan yerini almış vaziyette. Artık durum hangi endişenin diğerinden üstün hale geldiğidir. Şuan ki durumda, siyasi ve güvenlik endişesi, ekonomik endişeye karşı baskın. FBI Direktörü James Comey, IŞİD’in Irak ve Suriye’de yenilgiye uğrasa bile dünyayı ve Batı bir süre daha tehdit edeceğini, ardından Avrupa ve ABD’de terör eylemlerine devam edeceğini söylemişti. Demek oluyor ki, ABD için mesele bölgesel olmaktan çok küresel nitelikte. Ardından CIA Başkanı John Brennan, Suriye ve Irak devlet yapılarının telafisi mümkün olmayan şekilde zarar gördüğünü ve toprak bütünlüğünü sağlanamayarak bölünebileceğini ifade etmişti. Yani finansörleri bilinip ama müdahale edilmeyen terör örgütleri, etnik ve mezhepsel temel ile büyük güçlerin başka coğrafyalara müdahale hakkı için kullanılmaya devam edecek. Endişe endişeyi doğurmayı sürdürecek.
Uluslararası ve uluslarüstü kurumlar yeniden inşa edilmelidir.
Büyük veya ortak ölçekli devletler, ortak güvenlik ilkeleri temelinde daha güçlü bir bölgesel kurumlar inşa etmek zorundadır. Bunun uzun vadede getirisi, yeni ittifakların temelindeki birçok stratejik ve toprak gerilimlerini neticeye ulaştırmada ve potansiyel krizleri çözmede yardımcı olmasıdır. Dolayısıyla dünya genelinde askeri yapılanmaların çoğalmasının siyasi ittifak haritasının değişmesine engel olmak için tüm uluslararası veya uluslarüstü kurumlar yeniden inşa edilmelidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Güvenlik Konseyindeki adaletsiz temsil şeklinin değişmesini ifade etmesi son derece doğru. Daha önce de birçok kez vurgulamış olduğum üzere, dünya artık Soğuk Savaş kurumları ile idare edilemez. NATO ve Birleşmiş Milletlerin ivedilikle terör, uluslararası güvenlik, uluslararası hukuk, göç, ekonomi ve insani meseleler üzerine baştan aşağı kendini yenilemelidir. Aksi halde dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir çatışmanın ölçümlenemeyen küresel neticeleri olacaktır.