Akdeniz
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasin Pişgin:
“Peygamberimiz,
Müslümanların
Konferansa konuşmacı olarak katılan Akdeniz
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasin Pişgin,
“Peygamber Efendimiz mübarek başını kaldırdığında bu kadar Müslüman
kardeşini göğüsleyen bu topraklara ne derdi? Öte yandan, Hz. İsa’nın
resminin bulunduğu bir tabloya utanmadan 500 milyon Doları verip; Peygamberin
soyundan olmakla övünen O cahile, O iblis suratlıya ne derdi?” diye konuştu.
KUR’AN TİLAVETİYLE
BAŞLADI
Karamürsel Alp Çevre Kültür ve Dayanışma Derneği
tarafından düzenlenen “Hazreti Peygamberi Yeniden Düşünmek ve Şehadet”
konulu konferans, Karamürsel Belediyesi Kültür Merkezinde büyük bir katılımla
gerçekleştirildi. Program, İzmit Fevziye Camii İmam hatibi Faruk Çoban’ın
Kur’an Tilavetiyle başladı. Ardından Yekta
Tok tarafından Ufka Yolculuk Bilgi Yarışması hakkında bilgi verildi.
UFKA
YOLCULUK BİLGİ YARIŞMASI
Konferans öncesi Ufka Yolculuk Bilgi Yarışması
hakkında bilgi veren Yekta Tok, “Kaybedeni olmayan yarışma, İlk, Orta ve
Lise Öğrencileri için Bilgi ve Kültür Yarışması Ufka Yolculuk sınavı,
29 Mart’ta olacak. Ülke genelinde ve il genelinde birbirinden güzel
hediyeler sizleri bekliyor. Türkiye merkezi ödül töreni bu yıl 18
Nisan’da Kocaeli Kongre Merkezi’nde yapılacaktır. Karamürsel Ödül Töreni
ise 21 Nisan’da yapılacaktır.
Amacımız; Okuyan, Düşünen, Araştıran ve Öğrendiklerini
Hayata Geçiren Bireylerin Yetişmesi. Karamürsel İlçemizde öğrencilerimiz
yoğun ilgi göstermiş olup kayıtlarımız bini aşmış durumdadır. Ufka
yolculuk Karamürsel temsilcimiz Sayın Sürmeli Gökçe Beyefendi ve ekibine,
duyarlı öğrenci ve velilerimize teşekkür ediyor, son bir gayret bekliyoruz.
Programın sonunda da kayıt olmayan öğrencilerimiz kayıt olup yarışma
kitaplarını temin edebilirler” dedi.
ÇALIŞMALARI
ANLATTI
Yekta Tok’un ardından kürsüye gelen Karamürsel
Alp Çevre Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı İdris Ay dernek çalışmaları
hakkında bilgi verdi. İdris Ay yaptığı konuşmada, “Derneğimiz olarak düzenlemiş
olduğumuz konferanslar, seminerler, izcilik ve çevre faaliyetleriyle Kritik ve
Analitik Düşünebilen, kültürel değerlerimize bağlı, yüksek ahlak ve çevre
bilincine sahip insanlardan oluşan bir toplumun oluşmasına çalışıyoruz.
“MİLLETİMİZE
BAŞI SAĞOLSUN”
Regaip Kandilinde 36 şehidimizin olması, hocamızın
da önerisiyle konferansımızın konusu ‘Hazreti Peygamberi Yeniden Düşünmek
ve Şehadet’ olarak değiştirmiş bulunmaktayız. Şehitlerimize Allah’tan
rahmet, ailelerine ve milletimize başsağlığı ve sabır diliyorum. Programın
hazırlanmasında katkıda bulunan Karamürsel Belediyesine ve sponsorlarımıza,
programımıza göstermiş olduğunuz yoğun ilgiden dolayı sizlere de Dernek Yönetim
Kurulu adına teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum” diye konuştu.
“KALPTE CEVAP
BULMALI”
Akdeniz
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasin Pişgin, ‘Hazreti Peygamberi Yeniden Düşünmek ve Şehadet’ konusunu ele aldığı
konferansta şöyle konuştu: “Bir çocuğun sesini duyduğunda
namazını kısa kesen Allah Resulü, Başını kaldırdığında İslam Coğrafyasının
her yanından çocukların ağladığını, çığlıklar attığını duysa ne
der Peygamberimiz? Bu acı sorunun cevabı Müslüman’ın kalbinde cevap
bulmalı. Bu cevap bulmadan; elbette ki suyu kaç yudumda içtiğin önemlidir
orada Peygamberin Sünneti vardır, yemekte nasıl oturduğun önemlidir, sağ
ayağının üzerine yatmak önemlidir. Ama asıl külli sünnet, Peygamber
Efendimiz (S.A.V)’den aldığımız mefkûreyi bu çağda nasıl tatbik edeceğimiz,
duruşumuzun, durumumuzun nasıl tesir ve tayin edeceği asıl sünnet budur.
“EFENDİMİZ BU
MANZARAYI GÖRSE NE DERDİ?”
Peygamber
Efendimizin yanına geldiler. Biz
sana Mekke’nin anahtarını verelim, en güzel kızlarımızla evlendirelim,
sana ne istiyorsan altınlar, gümüşler başkanlıklar verelim yeter ki
davandan vaz geç dediklerinde demişti ki, ‘Benim sağ elime güneşi, sol
elime ayı koysanız ben bu davadan vazgeçmem” demişti Peygamber Efendimiz.
Bugün mübarek başını kaldırsa kendisinin soyundan gelen zümrelere
baksa; onların bir eline petrolü, bir eline doğalgazı, bir eline altını,
bir eline gümüşü, bir eline Euro’yu, bir eline Dolar’ı koydular da Ümmet
Peygamberin yolundan caydı, kaydı, saptı. Efendimiz bu manzarayı görse ne
derdi?
“HİÇ KİMSENİN
RAHAT UYUMAYA HAKKI YOK”
Bu
sorunun cevabı kalplerde karşılık bulmadan hiç kimse rahat uyumamalı, hiç
kimsenin rahat uyumaya hakkı yok. Denizler, kıyılara balıkları değil çocukları
vururken, bir mülteci kampında bir çocuk, ‘Allah’ım bir an önce benim
canımı al ki aç karnımı cennette doyurayım’ diye dua ederken hiç
kimsenin bu dünyada rahat uyumaya hakkı yoktur. Hele Müslüman ise bu mümkün
değildir. Bugün bütün Müslümanlar madde madde alıp eline Peygamberimizin,
‘benden değildir’ dediği hadisleri teker teker teşhis etmeli, tespit
etmeli, tik atıp evet ya da hayır diye cevap vermeli. ‘Komşusu aç iken tok
yatan bizden değildir. Müslümanın derdiyle dertlenmeyen bizden değildir.
Bizi aldatan bizden değildir. Müslüman’a zulüm eden bizden değildir.’
Bizden değildir, değildir, değildir. Ölç, biç, tart. Peygamber Efendimiz
(S.A.V)’i yeniden, külliyen, en derinden idrak etmenin asıl mahiyeti, manası
budur.
“HEDEFLERİ
ANADOLU’YU TARİHTEN SİLMEK”
Ne
yapmam gerekiyor? 2 şey önereceğim. Bir, benim kendime nizam vermem, nizama
ermem, artık bir çağı değiştirmem gerekiyor. Dün Regaip’ti. Rağbetimizi,
ilgimizi, alakamızı, yönelişimizi, mefkûmemizi, evlerimizi değiştiren iki
şey oldu. Kutlu bir yola girdik. Ramazan’da sonuçlanacak cennete giden bir
yola girdik, bir dönüştü. Ve 36 şehit verdik. Ve öyle görülüyor ki aslında
hedefleri; bu toprakları, vefanın, sadakatin, merhametin ana karası olan
Anadolu’yu tarihten silip atmaktır onu gördük. Onun için yeniden bir yöneliş,
yeniden bir diriliş hali gerçekleşmesi gerekiyor. Yeniden Peygamber
Efendimizi en derinden idrak etmemiz ve karar vermemiz gerekiyor. İstikametimizi,
duygularımızı, düşüncelerimizi, davranışlarımızı yeniden etüt
etmemiz gerekiyor. Bu çok önemlidir.
“SEN KİMSİN, BEN KİMİM?”
Varlığımızın
derinliğindeki o sırrı, o ruhu yeniden keşfedip su yüzüne çıkartmamız
gerekiyor. Varlığımızın derinliğindeki o ruhu yeniden tanımamız ve tanımlamamız
gerekiyor. Sen kimsin, ben kimim? 15 Temmuz’da kolu, bacağı tankın altında
kaldığında hastanenin yoğun bakımında kendisine ne hissediyorsun, bir pişmanlık
var mı dendiğinde, ‘İki ayağım daha bir ayağım daha, bir kolum daha
var, onlar da feda olsun’ diyen bu kadın, bu adam kim?
ŞEHİTLERİN SELVERLERİNDEN
ASIM
Aklıma
bir cümle geliyor. Asım. Asım’ın nesli. Çok duyduk bu kavramı. Şehitlerin
Selverlerinden Asım. Kimmiş biliyor musunuz? Peygamberimizin ashabından
birisi. Asım Bin Sabit. Bedir Gazvesi öncesi Peygamberimiz soruyor kendisine,
‘Asım, bunlar bizden kat kat fazlalar. Ne yapalım, nasıl bunlarla cenk
edelim.”
Asım
(Ra),demiş ki, ‘Ya Resulullah, oklarımız var, bitene kadar oklayalım. Taşlarımız
var, kollarımız kopana kadar taşlayalım. Mızraklarımız var. Mızraklarımız
kırılana kadar yarı yamacımıza kadar sokmayalım bunları. Sonra kılıcımızı
kınından çekelim, kılıcımızı kınına bir daha sokmamak üzere ve
onlarla elimizde kılıcımız lime lime olana kadar mücadele edelim.
Namusumuzu, iffetimizi vermeyelim onlara.”
Peygamberimiz
bakmış genç birisi. Tebessüm etmiş. Buyurmuş ki, ‘İşte mücadele ruhu
budur.’
Aradan
zaman geçmiş. Asım Bedir’de, Asım Uhud’da o kadar çok müşrikin canını
yakmış ki, öyle bir Mücahit ki, Mekkeli müşrikler hırslarından, hınçlarından
şöyle yemin ediyorlarmış, ‘Vallahi O Asım’a duyduğumuz nefret, kin ve
gazap geçmeyecek. Onu yakalamadan, başını gövdesinden ayırmadan, kafatasını
güneşte kurutup Onun kafatasında şarap içmeden içimizdeki bu nefret bu
gazap geçmeyecek.’
“KIYASIYA BİR MÜCADELE”
Yemin
ediyorlarmış böyle. Asım, bunları duymuş. Günlerden bir gün bazı Arap
kabileleri Peygamber Efendimize gelmişler. Kendilerine İslamiyet’i öğretmek
için bazı muallimler istemişler. Peygamberimiz de Sufha ashabından üzerlerine
titrediği şu kadar sahabesini onlarla birlikte göndermiş. Yolda hain bir
pusu, hain bir tuzak olmuş. Müşrikler; onlardan onlarca, yüzlerce daha
kalabalıkla etraflarını sarmışlar. Ve kıyasıya bir mücadele başlamış.
Bedir Gazvesi öncesi Peygamber Efendimize anlattığı gibi savaşmış Asım
Bin Sabit.
“ALLAH’A YAPTIĞI
DUA”
Müşrikler
baş edemeyince uzaktan ok atarak Asım’ı şehit etmişler. Tarih kitapları
diyor ki, mübarek başı yere düşmeden ellerini açtı ve Asım şöyle dua
etti, ‘Allah’ım şimdi bunlar diyorlar ki; beni alacaklarmış, başımı
keseceklermiş, kafatasımı güneşte kurutup içine şarap koyup içeceklermiş.
Allah’ım; benim vücudum, benim namusumdur. Benim namusumu onların ayaklarının
altında tarumar etme Allah’ım” diye dua etmiş ve başı öyle düşmüş.
Şimdi siz İslami kaynakları açarsanız, tarih kitaplarına bakarsanız Asım
kim diye sorarsanız, tarih kitapları size bir şey sorar, ‘Asım mı dedi.
Hani şu Allah’ın na’şını korumak için arı sürüsünü gönderip müşrikleri
yanaştırmadığı sonra bir yağmurun yağıp bir selin alıp na’şını götürdüğü,
kimsenin bilmediği mefrun Asım Bin Sait’i mi soruyorsun?’ Tarih kitapları
sana öyle söyler.
“BİZ, ASIM’IN NESLİYİZ”
Bir
gün bir yerde anlattım bu hadiseyi gençlerden birisi dedi ki, ‘Hocam, yani
sen şuna mı inanmamızı istiyorsun? Arılar, sahabeden bir zatın na’şını
korumuş. Buna mı inanmamızı istiyorsun?”
Evet, ona inanmanı istiyorum. İnanmıyorsan lütfen git Fil Suresi’ni oku ki
Allah nasıl kuşlarla, sürü sürü Ebabil Kuşlarıyla nasıl Beytullah’ı
korudu git bak oku.
Damarlarımızda gezen kan, Asım’ın kanıdır. Biz, Asım’ın nesliyiz ve
yolumuz şüheda yoludur.
“ŞEHİDİN YOLUNDA,
ÜLKÜSÜNDE SIM SIKI DURMALIYIZ”
36
şehit. Biz onların yolundayız. Evet, kalbimizde derin bir hüzün var. Tarih
ondan dokunur bize. Ve şehit Milletin namusudur. Şehadet ondan dokunur bize.
İçimizde derin bir hüzün var. Fakat hep hayal eder insan. Şöyle bir kapı
açılsa şehidin halini görebilsek, duygu durumunun muhtarı olabilsek, içimize
bir su serpilse, diye insan içinden geçirmeden de edemiyor.
Ama
bir şey söyleyeyim, Allah haber veriyor, ‘Allah’ın yolunda öldürülenleri
ölü zannetme. Bu bir zan, zannediyorsun, hayal ediyorsun. Öyle değil.
‘Allah’ın lütfundan, kendisine verdiği şeylerden dolayı seviniyormuş’
şehit. Ve şehidi sevindiren bir şey daha varmış. Haber geliyor demek ki,
‘Arkasından; dostlarının, yoldaşlarının, ülküdaşlarının, gardaşlarının
o şehadet yolunda olmalarından Allah’ın istediği bir müddet sonunda
kendileriyle Ahirette kavuşacak olmalarından dolayı da içlerinde tarifi mümkün
olmayan bir mutluluk varmış.’
Sen,
ben, O 36 şehidin yolunda, ülküsünde sım sıkı durduğumuz müddetçe Ona
hüzün basmayacak, mutlu olacak. Şehit, asıl geride bıraktıkları onun çizgisinden
saptığında ölür, hüznünden ölür, kahrından ölür.
15 TEMMUZ ŞEHİDİ
TOLGA ECEBALI
Beni
çok çok etkiledi Tolga Ecebalı. 15 Temmuz Şehitlerinden. Bir hadise anlatıldı.
Vefat ettiğinde oturduğu o sokağın köşesindeki yaşlı teyze şehadetinden
bir müddet sonra Tolga Ecebalı’yı rüyasında görmüş. Rüya bu ya bir
bayrak direğinin önünde Ay Yıldızlı bayrağı göndere çekmiş ama henüz
ipi bağlamamış, ipi elinde. O yaşlı teyze demiş ki, ‘Tolga, sen ölmedin
mi?’ O kadar canlı. Demiş ki, ‘Hayır ben ölmedim. Bak bayrak elimde, ben
nöbet tutuyorum, nöbetteyim, ölmedim.’
Sonra,
‘canım tatlı istedi. Bir tatlı olsa da yeseydik’ Rüya bu ya diyor rüyayı
gören teyze, ‘ bir tabak tatlı uzattı. Ben de hemen Tolga’da tatlı
istemişti diye o tabağı aldım ve Tolga’nın önüne uzattım. Bir tane aldı
yedi, tutmaya devam ettim, devam et dedim. Hayır ben bir tane yiyorum dedi,
fazla yemiyorum dedi. Sabah oldu, birkaç gün geçti. Ailesine gittim, bunu
anlattığımda hıçkırarak ağladılar, çok mahzun oldular. Çok şaşırdım.,
niçin böyle oldu, niçin böyle ağladınız?’
ALGIMIZIN ÖTESİNDE BİR
HAYAT
Demiş
ki annesi, babası, ‘hiç kimsenin bilmediği bir hakikat vardı. Şehit
olmadan önce birkaç aydır çok yoğun bir diş iltihabı, diş ağrısı çekiyordu
Tolga. Ondan dolayı da biz kendisine tatlı ikram ettiğimiz zaman sadece bir
tane yerdi, ikincisini yemezdi.’ Diyorlar.
Bunu
yaşlı teyze bilmiyor. Zihninde o bilgiyi üretmesinin, doğurmasının imkânı
yok. Demek ki o tecelli gerçekten şehidin hakikaten Allah’ın müjdelediği
gibi diri olduğunu, algımızın ötesinde bir hayat yaşadığının bir göstergesi,
bir ifadesi, bir ibaresi.
“NİZAM-I ALEM, NİZAM-I
ADEM’DİR”
Onun
için iki şey yapmamız gerekiyor. Bir; kendimize nizam vermek, düzen vermek,
kendimize gelmek. Ve bu konuda takvayı öneriyorum. Recep Ayı takva ayıdır.
Şaban Ayı takva ayıdır. Ramazan takva ayıdır. Aile efradınıza sahip
olmanızı, bu mefkûreyi anlatmanızı öneriyorum. Adım adım, halka halka böylece
ilerlememizi öneriyorum. Çünkü Nizam-ı Alem, Nizam-ı Adem’dir. Adem’e
nizam veremeden aleme nizam vermeye imkan ve ihtimal yoktur.
İkincisi
de nizama erdikten sonra nizam vermektir. Çünkü Allah bizi Kuran’da
halife-i ruy-i zemin, halife-i arz olarak ifade etmiştir. Tek görevimiz Salih
olmak değildir. Islah etmektir, ihva etmektir, rüşdi raşit ol demek değildir
irşat etmektir, tam olmak değildir tamamlamaktır. Asıl vazife budur.
FANTOM SENDROMU
Miammar’da
olma sebebimiz bundan sebeptir. Halep’te İdlib’de olmak bundan sebeptir.
Afrika’da olma bundan sebeptir. Bizi, adaletlin ve asaletin simgesini
anlayamayan anlayamaz. Dicle’nin kıyısında kalan kuzunun vebalini değil
omuzlarında iliklerinde hisseden önemi anlayamayan bizi anlayamaz. Alın
elinize buğday çuvallarını gidin dağlara taşlara serpin kurtlara kuşlara
demesinler ki, ‘kıtlık varmış da kuşlar ölmüş’ demesinler diyen Ömer’i
anlamayan bizi anlayamaz.
Şimdi
fantom sendromu diye bir şey var. Fantom sendromu şu, bir musibet oluyor adamın
bacağı kesiliyor. Adam bir müddet sonra parmak ucunda bir ağrıdan veya tırnak
batması şikâyetinden dolayı doktora gidiyor. Ayak yok, ayak kesilmiş. Buna
fantom sendromu deniyor. Bosna’yı bizden kesmişler, Suriye’yi kesmişler,
Afrika’nın belli yerlerini kesmişler. Bizim elimizi eteğimizi oradan
kestikten sonra oraların hiçbiri gün yüzü görmemiş.
“OSMANLI’DAN SONRA DÜNYAYA
HUZUR HARAM OLMUŞ”
Osmanlı
tarih sahnesinden kalktıktan sonra dünyaya huzur haram olmuş. Osmanlı’da
ve Osmanlı’dan önce hiçbir devirde olmayan 2 dünya savaşı ve 250 milyonu
aşkın insan en hunhar şekilde yeryüzünde katledildi. Buna fantom sendromu
diyoruz. İçimizde Halep’in ağrısını, acısını duymamız bundan
sebeptir. Miammar’ın sancısı bundan sebeptir. Bosna’nın, Mozambik’in,
Somali’nin sancısını içimizde duymak bundan sebeptir.
Çünkü
Peygamberimiz bize bir şey öğretmiştir. Zulmü gördüğünüzde elinizle, o
da mümkün değilse dilinizle, o da mümkün değilse ki bu da imanımızın en
düşük seviyesidir kalbimizle zulme karşı tavır almayı öğretmiştir
Peygamber Efendimiz bize. Efendimizi bugün tanımak, bugün tanımlamak budur.
Efendimiz baksa; ne derdi, ne hissederdi, ne söylerdi, nasıl bir yol takip
ederdi, ne yapardı, ne ederdi?
Mübarek
başını kaldırdığında bu kadar Müslüman kardeşini göğüsleyen bu
topraklara ne derdi?
“NE DERDİ HZ.
PEYGAMBER?”
Öte
yandan, Hz. İsa’nın resminin bulunduğu bir tabloya utanmadan 500 milyon
Doları verip; saçından, sakalından, giydiği entariden, peştamaldan dolay
Peygamberin soyundan olmakla övünen O cahile, O iblis suratlıya ne derdi Hz.
Peygamber? Bütün Müslümanların bu hakikati bugün düşünmesi, bugün bunu
anlaması ve algılaması gerekiyor.”
Panelin sonunda Doç. Dr. Pişgin gecenin duasını yaptı. Ardından, Doç. Dr. Yasin Pişgin’e Karamürsel Müftüsü Mehmet Vefa Özdemir tarafından dernek adına Karamürsel Sepeti hediye edildi. Dernek Başkanı İdris Ay da Doç. Dr. Yasin Pişgin’e günün anısına plaket ve ÇEKÜD destekli Dikiliagacimvar.com sitesinden bir adet adına fidan bağışı belgesi takdim etti.